 |
 |
HAKKÂK
YÜCEL PANTOGRAF
Yeni Çamlıca Mah. Yedpa Tic.
Merkezi
H Caddesi H 1 Blok 2. Pasaj No:5
Kayışdağı - Ümraniye / İSTANBUL
Tel : 0.216.661 20 19
Fax: 0.216.661 20 85
[email protected] |
|
|
Hakkâk
:
Göktürk Yazıtları (Orhun Abideleri -
Göktürk Kitabeleri) :
Türk dilinin en eski yazılı örnekleri
sayılan yazıtlardan oluşur. Bugün
Moğolistan’da, Orhun ve Yenisey
ırmakları yöresinde geniş bir alana
dağılmış olan anıtlardır. Yazıtlar 38
rünik harften oluşan Orhun alfabesi ile
yazılmıştır. Büyük çoğunluğu taşlar
üzerine kazılı olan Orhun Yazıtları
geniş bir bölgede dağınık bir biçimde
bulunur. Yazıtta Türk ve Çinli
sanatçılar birlikte çalışmış, yazıları
da Bilge Kağanın yeğeni Yolluğtiğin
kazımıştır. ...Kültiginin ölümünden
sonraki olayların da anlatıldığı yazıtın
hakkaki (kazıyıcı) gene
Yolluğtiğindir.
Adını
Esnaf Gruplarından Alan Mahalle veya
Semtler : İstanbul mahalle ve
semtlerinin önemli bir kısmı ismini, o
mahalle veya semtteki muayyen bir esnaf
ya da pazaryerinden almaktadır. ...Bu
yoğunlaşma ayrıca esnafın dayanışma ve
birlik kavramını da güçlendirmekteydi.
Bu durum tüketici açısından ise
ihtiyaçlarını karşılamada büyük kolaylık
sağlıyordu.
14. Hakkâklar
Çarşısı: Hâk Arapça'da kazmak, oymak
demektir. Hakkâk
mühür ve resim hakkeden sanatkâra
verilen addır. Eskiden yazı bilsin
bilmesin herkes mühür kullandığı için
hakkâklık kârlı sanatlardandı. Ve
İstanbul'da Hakkaklar çarşısı adıyla bir
çarşı bulunuyordu.
HAKKÂK
(Büyük Larousse): (ar. hakk, oyma,
kazma'dan hakkâk)
Esk. Maden, taş, tahta üzerine yazı ya
da resim hakkeden usta; oymacı. Geçmişte
Hakkâklar
yapıtlarını bir kağıda basarak
müşterilerinin beğenisine sunmak üzere
toplu olarak saklarlardı.
----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
hak’edenin
elinde geçmiş
Yasin Kayırtar -
Mutlu Nergiz
İnsanoğlu kendisini ifade
edebilmenin aracı olarak dilini
kullanmaya başlamış ve ardından buna
bağlı olarak da yaşadıklarını saklamak
üzere yazıyı geliştirmiştir. Gelecek
kuşaklara aktarılmak istenenler için her
dönem harf sistemi kullanılmamış.
İnsanoğlu kendisini
ifade edebilmenin aracı olarak dilini
kullanmaya başlamış ve ardından buna
bağlı olarak da yaşadıklarını saklamak
üzere yazıyı geliştirmiştir. Gelecek
kuşaklara aktarılmak istenenler için her
dönem harf sistemi kullanılmamış. Eski
Mısır’da olduğu gibi kimi zaman resimler
harflerin yerine kullanılmış, toplumun
yaşadığı önemli olaylar devasa sütunlara
resmedilmiştir. İnsanlığın
yeteneklerinin en güzide örnekleri
duvarlara, ağaçlara, çeşitli madenlere
hak edilmiş, insanlık, geçmişine dair
sorduğu tüm soruları buralardan
cevaplamaya çalışmıştır. İşte bu yüzden
her dönem hakkaklık vazgeçilemez bir
meslek olmuştur. Hak, Arapçada oyma,
kazma anlamına geliyor. Hakkak ise
maden, taş, tahta üzerine yazı ya da
resim oyan. Hakkaklığın meslek olarak
anılması ise değerli taşlardan, şemse,
madalya kalıpları, minyatürler, tütün
tabakası, nargile ve tespih başlarının
oyulmaya başladığı dönemdir. Hakkaklık
en parlak çağını Osmanlı’da mührün
yaygınlaştığı dönemde yaşar. Kişinin
imzası olan mühür, önce bir çeliğin
üzerine resmedilir sonra da yine
çelikten yapılma ince uçlu hak
kalemleriyle küçük parçalar koparılarak
tıraşlanırdı. Yüksek mevkiden saray
erkânının mühürleri işinin ehli ustalara
yaptırılır, hatta bu usta hakkaklara
saraylardaki ve zengin konaklardaki
değerli süs eşyaları da hak ettirilirdi.
Hakkaklık basitçe madene şekil verme
değildir. Yetenekle doğrudan bağı
vardır. İyi bir ressam olmadan iyi bir
hakkak da olunamaz. Zaten hakkaklar
istenen şekli önce kağıtlara çizer,
sonra müşterilerin beğenisine
sunarlardı. Başarılı hak örnekleri daha
sonra hakkak mecmuasında biriktirilirdi.
Hakkaklık Osmanlı’da çok önemli bir
meslek haline gelince hakkaklar İstanbul
Beyazıt çevresinde toparlanmış ve
günümüze kadar yaşama şansı bulamayan
Hakkaklar Çarşısı’nı kurmuşlar.
Cumhuriyetin ilanından sonra değişen
ihtiyaçlarla beraber hakkaklık birçok
şeyin kalıbını hazırlayan kârlı
mesleklerden olmaya başlamış.
Kullandığımız plastik taraklardan önemli
makine parçalarına kadar her şeyin önce
hakkaklar tarafından dişi ve erkek olmak
üzere iki parça halinde kalıpları
çıkarılır, sonra da bu kalıba dökülen
çeşitli maddelerle eşyanın gerçek şekli
oluşturulur. Hakkak, küçük bir parçanın
dahi kalıbının çıkarılması işini
aldığında kalıpları hazırlamak için
günlerce hatta aylarca hak kalemleriyle
ince ince çalışmak zorundadır. Hak
kalemleri de özel bir üretimin
sonucudur. Çeşitli boyutlarda ince
uçlara sahip kalemler çeliğe şekil
vermede olmazsa olmaz rol oynarlar.
1957 yılında makinelerin gelişmesiyle
hakkakların el işçiliği yavaş yavaş
ortadan kalkmaya başlar. Ama Türkiye’de
okuryazar oranı çok sonraları geliştiği
için 1970’li yıllara kadar okuma-yazma
bilmeyenler bankacılık ve devlet
dairesindeki resmi işlerde hakkakların
kazıdığı mühürlerle işlerini
görmüşlerdir. |